19 Mayıs 2010 Çarşamba

Futbol ve Taraftarlık Psikolojisi

FUTBOL VE TARAFTARLIK PSİKOLOJİSİ

Sevelim ya da sevmeyelim spor özellikle de ülkemizde futbol; hayatımızın kaçınılmaz bir parçası. Kimilerimiz için bir iş, kimilerimiz için bir hobi kimilerine de bir eğlence şekli… Kimilerine bir obsesyon ya da bazılarına göre de sıkıcı olabilir futbol…

Peki… Acaba neden özellikle erkeklerin hayatında futbol; futbol maçlarını seyretmek, bir futbol takımının taraftarı olmak bu kadar önemli? Neden erkekler futbol u fanatik olma derecesinde bu kadar çok sevip takip etmeye çalışıyor ve hatta tüm plan ve programlarını maç saatlerine göre yapıyor? Tuttukları takımın kazanmalarından çok mutlu olup; kaybettiklerinde depresyona girecek kadar kendilerini kötü hissediyorlar?

İşte bu ve benzeri soruların cevaplarını spor psikologları, uzun senelerden beri incelemektedir.

Yapılan araştırmalara göre özellikle erkeklerin maç seyretmesinin en önemli nedenlerinden biri kafalarını dağıtması olarak saptanmıştır. Yoğun iş temposundan, günlük hayatın getirisi olan sorumluluklardan, bir çeşit ‘kaçış’ oluyor futbol. Keyif veriyor. Deşarj olmaya vesile oluyor.

Aynı zamanda maçı seyrederken erkek kendisini takımın ya da bir oyuncunun yerine koyuyor… Yani, kendini onunla özdeştiriyor. Oyuncunun/takımının başarısını sanki ‘kendi’ başarısı olarak algılıyor. Hatta maç bitip skoru sorduğumuzda, şayet takımı kazanmışsa erkekten gelen cevabı genellikle ‘başardık’ olarak duymaya hepimiz aşınayızdır. İşte buradaki ‘başardık’ cümlesi bize erkeklerin kendilerini takımları ile ne kadar özdeşleştirdiklerinin en güçlü kanıtıdır.

Kişilerin öz-saygı (değer) duygularında artış, kendilerini daha çekici, güçlü, üstün ve yeterli hissetme; gibi veriler psikologlar tarafından saptanmıştır. Nasıl kadın aktris ve modelleri kendilerine rol-model olarak alıyor ve özdeştiriyorlarsa erkeklerde futbolcuları rol model olarak alabiliyorlar, çünkü futbolcu kimliği beraberinde erkeğe: şöhret, güç, para, rekabet ve dayanıklılık gibi hisleri getirtiyor ve erkeklerin kendilerini daha iyi hissetmesini sağlıyor.

Ek olarak, psikolojide bu verileri destekleyen ‘Sosyal kimlik teorisi’ ne göre; öz-saygısı olmayan kişiler kendilerini yalnız ve izole edilmiş hisseder, kaygı duyabilirler. Spor taraftarlığı ‘birlik’, ‘beraberlik’ ve ‘bağlılık’ duygularını hissettiriyor; öz-saygı duygusunu kişilerde yükselmesini sağlıyor. Depresyon riskini de azaltıyor. Aynı zamanda futbol, erkekleri sıradanlıktan uzaklaştırıyor. Kadınların hayatı kadar renkli ve dolu olmayan hayatlarına heyecan ve coşku katmasına yardımcı oluyor.

Ayrıca futbol erkeklerin içinde bastırdıkları agresyonu sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarmasına fırsat veriyor. Özellikle maç seyrettikleri o an dünyadan bağlantılarını kesebiliyor, kimseyi ve hiç kimsenin düşüncelerini, söylediklerini takmayabiliyor erkekler… Genelde, ‘buddy’ yani en yakın erkek arkadaşları ile maça gitmeyi veya seyretmeyi tercih ediyorlar. Eş ya da iş arkadaşları ile değil. Sonuçta futbol ‘erkek’ oyunu; ‘maço’ bir oyun… Onlar için futbol seyretmek bir çeşit ‘sosyalleşme’, ‘iletişim’ şekli oluyor. İçinde her türlü strateji ve taktiği bulunduruyor ve beyni çalıştırıyor. Ama ne de diğer oyunlar gibi komplike ve kafa karıştırıyor. Bu yüzden zaten erkeklere daha çok hitap ediyor.

Özetle, erkekler için futbol bir çeşit terapi… Öz-saygılarını güçlendiren, ait olma duygusunu yaşatan, heyecan, coşku ve keyif verip adrenalin salgılatan… Hayatın stres, sorumluluk ve sıradanlığından kaçış fırsatı sağlayan; kimlik algısını yukarı taşıyan. Beraberinde birçok duyguyu hissettiren, yaşatan… Futbol o zaman sadece bir ‘oyun’ değil… Gerçek anlamda erkeklere sunabileceğimiz bir armağan. Bununla beraber, yinede dikkat etmemiz gereken nokta ise her şeyde olduğu gibi hayatımızda futbol taraftarlığında da aşırıya kaçmamak. Fanatikleşmemek… Sonuçta, hayattaki birçok şey gibi futbol da bağımlılığa sebep olabilir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder